Facebook link

https://www.facebook.com/gezginyogini

19 Mart 2014 Çarşamba

John Lennon ve George Harrison`un izinden : Hare Krishna ( Vrindavan`dayim)



36 saatlik bir tren yolculugunun ardından Vrindavan’dayım. Büyütülecek birsey yokmus aslına bakarsanız, uyudum, yedim, içtim, komşularımla sohbet ettim, gene yedim içtim, gene uyudum, uyandım, Mathura’daydım.

Mathura’dan bir riksha ayarladım, her ne kadar ben Hintçe, riksha şoförü de İngilizce bilmiyor olsa da okey deyip no deyip anlaştık, sonunda sağ salim Vrindavan’a vardım.

Vrindavan ve çevresi Krishna’nın doğum aldığı ve yaşadığı topraklar, ve bu yüzden Hindistan’ın en kutsal yerlerinden biri. “Krishna kim ki?” dediğinizi duyar gibiyim. Hint inanışına ve Vedalara ( Hint kutsal metinleri, bilgi kitapları )göre Krishna Tanrı’nın ta kendisi. Bundan 5000 yıl kadar önce bu topraklarda kendi suretiyle belirdiğine ve Mahabarat savaşlarında Arjuna’ya destek olduğuna inanılıyor. Savaş meydanında Arjuna’nın savaşmaktan vazgeçtiği bir anda onu savaşmaya ikna etmek için yaptığı konuşması Bhagavad Gita olarak tarihe geçmiştir. Bhagavad Gita Hindistan’ın en kutsal kitabı sayılır. ( Okumaya başladım kitabı ben de tabi ki, içeriğindeki felsefe gerçekten saygıya değer ve söylemler insan aklının daha ötesinde desem umarım biraz olsun ipucu vermiş olurum )

Bir de Radhe var ki o da Krishna’nın canının canı sevgilisi. Krishna; enerjinin kaynağı, Radhe de onun enerjisi olarak anılıyor. Krishna bir çoban cocuğu olarak dünyada belirdiği için elinde flutüyle dolaşıyor ( flutünün adı Vamsi) ve ineklerin kutsal sayılmasının sebebi de Krishna’nın ineklerini çok sevmesi.  Resimlerinde Krishna, Radhe ile birlikte, elinde flutüyle görülüyor genelde, ve tabi yanı başında da inecikleri ve Krishna ile özdeşleştirilen erkek tavuskuşu görüntüsü ile birlikte…


Adanmış, dindar, aşık.. ne derseniz adına artık; buradaki insanlar sabah akşam Krishna’ya ibadet ediyor. Ufacık kasabada 10000 adet tapınak var, insanların evleri aynı zamanda birer tapınak. Herkesin evinin içinde Krishna-Radhe ditileri bulunuyor. Diti ; Tanrı’yı sembolize eden küçük heykeller benim gözümde ama Hindistan’da insanlar  ditilerin insan eliyle yapılmadığına, guruların kalplerinden belirdiğine inanıyor. Ve burada ditilere ibadet ediliyor, böylece ibadetlerinin Tanrı’ya ulaştığına inanıyorlar.

Tapınaklarda ibadetler adete bir eğlence tadında oluyor, çalınan çalgılar, söylenen bajanlar ( dini şarkılar diyebiliriz kısaca ), danslar, rengarenk giydirilmiş ditiler… korkulacak bir tapınaktansa bir eğlence yerini andırıyor. Bize Tanrı’yı “korkulması gereken” olarak öğretmilerdi, burada ise Tanrı’yı “sonsuz bir aşkla sevilmesi gereken” olarak öğretiyorlar. İbadetler cennet cehennem korkusuyla değil Tanrı aşkıyla yapılıyor, insanlar eğlenerek, dans ederek, mutlu olarak ibadet ediyor.

Burasi bir tapinagin ici mesela, dans ederek ibadet, super kafa :)

Ben  burada Krishna bilincini öğrenmeye çalıştığım bir ashramda kalıyorum, hayatta yeni bilgilerden hiç korkmadım, öğrenmek öğrenmek benim hedefim ta ki gerçeğe ulaşana , gerçek doğruyu bulana kadar…Ben bir adanmış değilim ama burada adanmışlarla birlikte parikrama ( hac)  yapıyorum , onlarla birlikte ayinlere katılıyorum, onlarla birlikte oruc tutuyorum, onlarla birlikte yiyorum içiyorum ve yollarının ne olduğunu anlamaya çalışıyorum.

 Krishna bilincinin en önemli gurularından olan Sri Bhaktivedanta Swami Prabhupada bu konu hakkında önemli eserler vermiş bir guru, 1960’lı yıllarda yanına aldığı 40 Rp ve İngilizce’ye çevirmiş olduğu Bhagavad Gita ile birlikte bu bilinci yaymak için Amerika’nın yolunu tutuyor. New York’a vardığında oradaki ünlü bir parka oturup Hare Krishna mantrasını söylemeye başlıyor ve yanına hippiler doluşuyor, hippiler de onunla birlikte mantrayı söylemeye başlıyorlar. Böyle Krishna bilinci ilk olarak hippiler sayesinde yayı lmaya başlıyor. Beatles grubu Krishna aşıklarından, George Harrison`un chanting yaparken gorulen fotografini paylasiyorum sizlerle:

 Hatta John Lennon’un bu konu hakkında yazdığı bir kitabı bile var. 


Hare Krishna mantrasını Erkin Koray sayesinde bizler de çocukluğumuzdan beri biliyoruz aslında:

Hare Krishna Hare Krishna,
Krishna Krishna Hare Hare
Hare Rama Hare Rama
Rama Rama Hare Hare

Vrindavan tüm bu spiritüel havasına rağmen ayıbımı mahsur görün ama bok ve çöp içinde bir kasaba, neden bu denli vurdumduymaz olduklarını anlamış değilim doğrusu. Şehirde maymunlar, domuzlar ve tabi ki inekler insanlarla birlikte ortak bir yaşam sürüyor, her yerdeler, copculuk gorevi domuzlarda ve maymunlarda, butun gun hork hork big big diye diye cop karistiriyorlar Burada yürürken dalgınlığa izin yok, her an karşınıza bir inek ya da domuz çıkabilir, bir bisiklet ya da motorsiklet üzerinize doğru sürebilir, bir maymun elinizden yiyeceğinizi ya da gözünüzden gözlüğünüzü çalabilir, kendinizi birden koca bir inek bokunun içinde bulabilirsiniz, Vrindavan’ın şımarık veletleri kancalarla sizi çekiştirebilir, sağdan soldan birileri üzerinize boya atabilir… olabilir de olabilir :)

Her ne kadar sokaktan yemeyin deseler de ben dayanamiyorum yiyorum bazen, yedikten sonra yerde dolasan minik farecigi gorup selam cakiyorum ama :) 


Vrindavan`in sokaklari rengarenk saticilarla dolu, oyuncak ya da sus esyasi zannedeceginiz bu seylerin hepsi birer dini imge..
Bu gordugunu alete isim verecek olursak "seker kamisi sikma makinasi' gibi bisey diyebiliriz, hayatiniz ictigininz icebilecegiz en lezzetli icecek olduguna iddiaya girerim..

Selaam:)
Tapinaklardan biri, bagis kutusu hic eksik olmaz :)



Vrindavan’a gelmek için özellikle Holy Festival’i denk getirmeye çalıştım bu çılgınlığı yerinde görmeli diye düşünerek, haksız da değilmişim. Gerçekten tam bir delilik J Holy Krishna’nın Gopilerle ( Krishna’ya tamamen gönülden adanmış birbirinden güzel çoban kızları, Krishna’nın sevgilileri ) oynadığı boya savaşının hala günümüzde de kutlanması. İnsanlar yolda yürürken ve tapınaklarla üzerinize rengarenk boyaları atıyorlar, yollar, insanlar, hayvanlar, resimler, ditiler.. herkes rengarenk, böyle renkli başka bir ülke daha yok bu alemde bence :)

Once avlayip sonra da fotograf cekilmek istemezler mi bi de :)

Bu guzeller guzeli de boya satma derdinde..

Sadece insanlar mi holi oynar sandiniz ?



Bu da Hindistan`in bisiklet rikshasi..

Ve ditiler de holiye hazir :)
Gurular da sanyaslar da holi oynar, bu festivalde kast yok, istediginizi boyayabilirsiniz :)


Hepinize sevgiler. Hare Krishna :)




My sweet lord 
I really want to see you, really want to be with you.
 

6 Mart 2014 Perşembe

Don dolas yine Bangalore : Bangalore. Mysore, Madurai, Kodaikanal, Vattakanal, Bangalore



S-VYASA universitesindeki gunlerim sonlandi, kim bilir belki ileride master icin tekrar bu yollari teperim. Sunu biliyorum ki burayi gercekten buyuk bir minnetle anacagim . Burada ogrendiklerimi Turkiye`de sittin sene yoga calissam ogrenemezdim asla. Yogayi sadece asanalardan ibaret sanan anlayisin nasil buyuk bir yanilgiya dustugunu, felsefesini bilmeden yoga yapiyorum demenin aerobikten farki olmadigini ama yoganin bunlarin cok cok otesinde oldugunu anladim. Tum ogrettiklerin icin tesekkurler S-VYASA.

Karnataka`yi terketmeden once Mysore`u gormeden olmaz dediler, e dedim goreyim o zaman su saraylar sehri Mysore`u. 2 gece Mysore`da kaldim, cok fazla zamanim olamadi ama en azindan Mysore Palace ve KRS Damn`i gormus oldum. Hos bir sehir, o kadar…

7 Martta Vrindavan`a gidecek tren icin biletim var. O zamana kadar hala 5 gunum var. Bir arkadasim Madurai`de oldugunu soyledi, e dedim geleyim ben de, aldim biletimi tingir mingir gittim Madurai`ye.


Part 1 : Bir Amerikali, bir Ingiliz bir de Turk varmis…

Madurai`de yapilacak tek sey tapinaklari gezmek sanirim. Bir suru tapinagin bir arada bulundugu bir bolge, icerisi, disarisi birbirinden ilginc. Disaridan bakinca tapinaklara ‘vay anasini nasil yapmislar bunlari be haci’ diyorum ama tabi yanimdaki arkadaslar dedigim seyin cevirisini sorduklarinda ‘it`s wonderful’ diye gecistiriyorum :)



Burada guzel bir grup olduk, bir Amerikali bir Ingiliz bir de ben. Simdi bu arkadaslar benle konusurken iyiler hoslar, anlayacagim dilden kousuyorlar, guzel, ama gel gor ki bazen birbirleriyle konusurken kendilerini kaptirdilar mi ben sadece onlar guldugu zaman ‘sanirim komik birsey var’ falan diye dusunup guluyorum :) Ama egleniyor muyum: eveeeettt :)

Bu iki kafadar Hindistan`i motorsikletle geziyor, onlarda Hindistan`da tanismis birbirleriyle. Ben Amerikali`yla Goa`da tanismistim, digeriyle de burada tanismak kismet oldu. Degisik hayatlar tanimak guzel, seviyorum bu kafada insanlari.

Ertesi gun Kodaikanal`a gidecegimizi ogreniyorum, hem de motorsikletlerle, 4 saatlik motorsiklet yolculugu. Olur mu dediler, olur dedim bea :)


Part 2 : Hindistan`in mukemmel tumsekli yollari ve motorsiklet kardesligi: sonunda Vattakanal..

Sabahin 10`unda yolculuga basladik. Esyalari guzelce bagladik motorsikletin arkasina, bir arkadas esyalari bir arkadas beni tasimakla gorevlendirildi J Ve yolculuk basladi.. Sora sora, haritaya baka baka guzelce gidiyoruz. Ara sira mola veriyoruz, cay iciyoruz, birseyler atistiriyoruz, sonra yine devam ediyoruz.

Yemek muz agaci yapraginda geliyor, ellerinizle afiyetle yiyorsunuz.


Bu ulkede en cok kullanilan arac motorsiklet, buradayken arkadaslarimin arkasinda sayisiz motorsiklet yolculugu yaptim ama en fazla 1 saatlik yolculuklar bunlar. Bu sefer ana yoldayiz ve tam gaz, ruzgari yuzumde hissede hissede, iste bu ya diye diye gidiyoruz. Turkiye`ye dondugumde motorsiklet alma hayalleriyle ucuyorum yolda. ( ucuyorum dediysem kullanan ben degilim tabi ki yanilgiya dusmeyelim ama yine de ucuyorum:) )


Hindistan`da yollar berbat: berbat kelimesinin otesinde birsey bulamadigim icin berbat diyorum ama otesi oldugunu aciklama geregi hissettim. Cukurlar, tumsekler ve ayrica bilincli konulmus hiz kesme tumsekleri ( ozel adi vardir elbet ama bilmiyorum ). Yandim anam, vay popom.. 

Neyse ki 6 saatlik molali yolcugun ardindan Kodaikanal`a vardik. Sora sora Vattakanal`i da bulduk. Hindistan`da gordugum bir hippy yerlesimi daha ve yine tabi ki Israilliler :)
 
Buraya bayildim bayildim…Dagin tepesi; mukemmel manzarasi, guzel sonbahar sogugu ( tam da ozledigim hava ) , yesil ve dag mavisi… Guzel bir film baslangici dusleyin, yemyesil bir dag, motorsikletle virajli dag yollarinda ilerliyorsunuz, yol  kenari agaclarla dolu, sonra bir sis bulutunun icine giriyorsunuz, guzel bir soguk, dondurmayan ama hafifce usuten , ardindan hafifce bir yagmur guzelce ciseleyen..

Burasi Altaf Cafe: Vattakanal`daki tek cafe :)

Oda bulup yerlestikten sonra biraz yuruyuse cikalim deyip daga tirmanmaya basladik. Umulmadik yerlerle evler, bazisi koylulere ait bazisi hippilere. Keyifle evlerinin onunde uzanan hippi genclige selam verip biraz sohbet edip ilerliyoruz, kimin evinin onune gelirsek onunla biraz sohbet sonra yola devam.. Keyifli kisa bir trekking..

Aksam dedik ki bira icelim ama onlar da bize dedi ki burda yoook, sehre inmeniz gerek. E dedik ineriz o zaman. Iyi hos, indik sehre, yemegimizi yedik, biramizi aldik, donuyoruz. Gecenin bir yarisi virajli dag yollarinda bir bulutun icinde buluverdik kendimizi. Hic birsey gormuyoruz, hic birsey.. Allaha emanet tintin mintin nasil geldik, nasil bitti o yol inanin bilmiyorum , ama sunu anladim ki daha olmek istemiyorum, gencim ben henuz…

Kaldigimiz yere vardiktan sonra rahatladim tabi. Biralarimizi yudumlarken bardaktan bosanircasina yagan yagmuru izlemenin keyfi.. Dagin tepesindeyseniz ve basinizda bir cati varsa bu keyfe diyecek yok…

Ertesi gun bize trekking icin onderlik edecek rehberimizi de ayarladik, artik rahatca uykuya dalabiliriz.

Part 3 : Salvarla trekking yapmaya calisan idiot kizin sonu :)

Guzel bir kahvaltidan sonra rehberimiz geldi, trekking icin hazir miyiz : haziriz ( bok haziriz )

Guzelce basladik yola. Selalelere dogru gidiyoruz. Aksam cilginca yagan yagmur neticesinde yerler islak. 

Bu daha guzel zamanlarimin fotosu :)

Ayagim  kaydi, ilk dususumde dedim ki  tamam olabilir, 2 dustum dedim tamam sakin ol, 3 dustum ve sonunda karar verdim ki ben bir idiotum. A be salagim kim dedi sana salvarla trekking yap diye ! Ayaklarima dolaniyor rahat hareket edemiyorum, uc guzel dususun ardindan salvar siriksiklam, sag ayagim siriksiklam sol ayagim kuru neyse ki :) Selalenin tepesindeki guzel fotografimi sizlerle paylasmaktan onur duyarim :)

Islak corabimi ve ayakkabi kurutmaya calisiyorum :)

Tum sakarliklarima ragmen guzel bir trekkingti ama ne yazikki biz sansli bir grup degildik, hava sisliydi. Tepelere tirmandik ama guzel manzara yerine sis bulutunu seyrettik. Yine de nasildi derseniz: paha bicilemez derim size..

Ormanin derinliklerinde bir bufalo size dogru geliyorsa, deriiin deriiin nefes alin...

 Daha gidecek coook yolumuz var...

 Yeni yol arkadaslari da buluyoruz kendimize..

Yuksekte, en yuksekte.. Kayalara uzanip, bulutlari izleyerek Eddie Vedder Long Nights dinlemek. ( Into the Wild soundtrack). Daha iyi bir onerisi olan ?

- Kac fit yuksekteyiz abi ? - cook yavrum cook

Vattakanal`daki 2 guzel gunun ardindan Kodaikanal`dayim bugun. Aksam Bangalore`a otobusum var, 12 saaatlik yolculuk. Ertesi gun de Bangalore`dan Vrindavan`a 36 saatlik tren yolculugum. Sonraki yazimda treni yazacagim sanirim, 36 saat yaaa baska ne diyeyim size :)
 

Umarim okurken sikilmamissinizdir, guzel gunlerde guzel anilarla tekrar bulusmak dilegiyle ...