Sabah 9 daki otobüse binip 3 saatlik Granada yolculuğuma
başladım. 12:30’da Granada’da terminaldeydim, hostele vardığımda saat 2
olmuştu. Plaza Trinida yakınlarında şirin bir hosteldi; Barbieri Granada. Hostele girişimi yapıp
odaya geçtim, biraz dinlenip çıkacaktım. Odadaki bir eleman beni muhabette
tutunca kurtulmak için saate baktığımda 14:41 rakamlarıyla karşılaştım , o
panikle odadan öyle bir fırladım ki arkamdan şaşkınlıkla bakakalmış olmalı.
Paniklemiştim çünkü Alhambra sarayına giriş biletim saat
3’te idi. Koşa koşa hostelin resepsiyonundaki kadının yanına vardım ve en kısa
yoldan nasıl varabileceğimi sordum. Kadın eğer 3’e yetişemezsem
giremeyebileceğimi söyleyince götüm tutuştu ve hemen bir taksi çağırmayı teklif
ettim. Alhambra’nın dış kapısına vardığımda saat 15:15 idi ve 15’te kapısında
bulunmam gereken saraya varmak için oraya kadarki yolu hızlı hızlı yürümek
zorunda kaldım ve görevliden rica ederek gecikmiş dahi olsam içeri girebildim.
Alhambra ; İslam mimarisinin ortaya çıkardığı en iyi
yapılardan biri diyebiliriz. Dünya üzerinde sütunlarının ,
kemerlerinin,kapılarının, duvarlarının, tavanlarının üzerinde Allah adının en
çok geçtiği saray olduğu söyleniyor.Uzun yıllar hiçbir bakım yapılmadan harabe
haline dönüşmesi beklenen saray 19.yy’da başlayan restorasyon çalışmaları
sayesinde akın akın ziyaretçinin ilgisini çekmeye başlamış.
Sarayın odalarında ve
bahçelerinde gezerken bir masalın içerisinde yürüdüğünüz izlenimine
kapılıyorsunuz. Annelerinizin gece
yatmadan önce sizlere okuduğu masallardaki sarayların taşa toprağa dönüşmüş
hali burası. Sarayın pencerelerinden şöyle bir etrafıma baktığımda çağlar
gerisine giden bir hayalin içine düşüvermiş, pencerelerde beyaz atlı prensini
bekleyen bir prenses oluvermiştim. Sonrasında aynı pencereden bakarken “babamın
bir atı olsa binse de gelse, annemin yelkeni olsa açsa da gelse” benzeri
türküler söyleyen evinden yurdundan koparılmış Trakyalı bir kadın olup özüme
dönüverdim tabi. Sarayın bende yarattığı hissiyat; bu güzelliğin içinde yaşamış
olan kadınların mutsuz, bekleyen kadınlar olduğu; özgürlük haricndeki tüm
güzelliklere sahip saray köleleri…
Saraydan yürüye yürüye Generalife bahçelerine geldim. Burayı
görüp büyüsüne kapılmamak elde değil gerçekten. Burada cenneti bulmuşlar zaten,
hayali bir cennete ulaşmak için Arabistan çöllerine gidip şeytan taşlamaya
gerek yok, burada hazır yapılmışı var deyip THY’den aksi yöne bir bilet almak
cenneti görmek için yeterli. Zaten sonradan öğrendiğim kadarıyla Cennet
El-Arif’ten İspanyolca’ya Generalife olarak geçmiş.
Akşamüstü yorgun ve bitkin bir halde Granada’daki Plaza
Santa Ana meydanında oturup Alhambra’nın akşamüstü kızıllığındaki manzarası
eşliğinde bir şeyler yemek istedim. Gazpacho dedikleri özel yemeklerini merak
edip sipariş ettim, daha önce de belirttiğim gibi İspanya’da vejetaryen bir
şeyler bulmak çok kolay değil, bulunca da denemek istedim. Gelen şey soğuk
domates çorbasıydı, yanında da küp küp doğranmış domates, biber, soğan geldi,
garson kız işaretlerle bunları çorbanın içine atmamı söyledi. Ne mükemmel bir
tat diyemiyorum, bir yerden sonra bayıyor, yarısına kadar içebildim çorbayı.
Sonra oradan kalkıp Plaza Nueva’ya yürüdüm, oturup bir bira
içme fikri güzel geldi. Oturduğum yerinin adının Nemrut olduğunu fark edince
yurttaşlarımı görmek için içeri girdim.Türkiye- Romanya maçının olduğu akşamdı
ve iki adam Türkçe konuşarak maşı izliyordu. Önce Türk müsünüz diye sordum,
sonra aksanlarındaki değişikliği fark edip Türkiye’den misiniz diye değiştirdim
sorumu. Kürt oldukları aksanlarından belli olan iki memleketlim ile biraz
sohbet ettikten sonra tur saatini kaçırmamak için Plaza Santa Ana’ya geri
döndüm yine.
Bahsettiğim tur Segway turu, scootera benzeyen ama büyük tekerlikli
bir aracın üzerinde vücudunun dengesi ile ilerliyorsun. Vaktim az olduğu için
Albayzin ve Sacromonte bölgelerini böyle bir turla gezmeye karar vermiştim.
Segway’de dengede durmakta zorlandım önceleri. Giydiğim
turuncu yelek ve başımdaki kasketle komik görünüyordum, bu şehrin
masalsılığından uzak bir görüntüydü. Rehber kızın anlatımları eşliğinde
Albayzin ve Sacromonte bölgesini gezdik. Belirli dönemlerde Müslümanların,
Hristiyanların ve Yahudilerin yaşadığı bu şehirde bir çok kültürün birbiriyle
harmanlaşmasını görebiliyorsunuz.
Sacromonte buradaki Çingene mahallesi. Mahallenin her
sokağında Flamenko seslerini duyuyorsunuz. Evler bar halini almış, akşamları
gelen turistlere Flamenko ziyafeti çekiyor. Çingeneler savaş döneminde gelip
dağın üzerine, eteklerine yerleşmişler. Bizim gezdiğimiz bölüm Sacromonte’nin
yasal olan alt bölümü, yani burada yaşamak için vergisini veren insanların
olduğu bölüm.
Dağın üst kısımlarında ise 200 kişilik bir koloni yaşıyormuş, su , elektrik yok ve vergi vermiyorlar, komün bir hayat sürüyorlar. Çok merak etmeme rağmen oraya ziyareti bir sonraki seferime ertelemek zorundaydım.
Flamenko gösterileri genellikle gece 9-10 gibi başlıyor. Bu
mükemmel gösterilere gidecek zamanım olmadığı için gerçekten çok üzgün olduğumu
söylememe gerek yok bence. Bir dahaki gelişimde bu güzel şehre çok daha fazla
zaman ayıracağım. Sokaklarında boş boş gezmek, Flamenko’nun keyfine varmak,
havasını bol bol ciğerlerime doldurmak istiyorum.
Granada’ya gidiyorsanız gündüzün kavurucu sıcağına rağmen
akşam soğuktan titreyeceğinizi göz önünde tutmanız, yanınıza mutlaka hırka
almanız gerektiğini hatırlatmak isterim. Tecrübeyle sabit öneriler bunlar.
Granada İspanyolca “nar” demek. Bir zamanlar meyve
ticaretinin yapıldığı bir yer Granada, sokaklarda birçok nar figürü görmenizin
nedeni bu.
Hiç ama hiç doyamadan sabahın 6’sında Granada’ya elveda
dedim. Elvedamı derken bu masal şehrine tekrar geleceğimin sözünü verdim
defalarca kendime.
Granada'da Flamenkoyu merak edenler için iyi seyirler:
PS: Blabla car isimli
bir siteden sabahın 6’sında Granada’dan Sevilla’ya gidecek bir araba bulmuştum,
yolculuğumu onlarla yaptım. Sitenin mantığı : insanlar yolculuğa çıkmadan önce
gidecekleri yeri, ne zaman hareket edeceklerini, arabada kaç kişilik boş
yerleri olduğunu yazıyor ve ücret paylaşılıyor. Çok mantıklı ama henüz Türkiye’de
işlerliği olan bir site değil.
10.09.2013 - Granada